Bu sayfada yer alan tüm yazı, resim ve buna benzer içeriğin tüm hakları Barbaros Sansal'a aittir. Izinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.

26 Şubat 2013 Salı

UÇMAK İSTEMİYORUM!



Kabak tadı verdi artık...


Yıllardır uç uç dünyanın her yerine uçarım. İşim, sosyal hayatım ve hobilerim, beni buna zorunlu kılar ama yılmam, yine de elimden geldiğince ulusal havayolum ile ulaşırım. Ancak son zamanlarda olup bitenlerin kabak tadı verdiği bir süreçte bu yazıyı da kaleme alırım

Malum THY!
Hani dünyadaki 60 havayolu içinde güvenlik açısından 54. sırada olan,
Üstelik kabin ekiplerini risksiz meslekler sınıfına sokan.
Hani hiç haber vermeksizin, sizi 10 Kasım günü İzmir'de mecburen bünyesine aldığı tam ücretli biletle kendi uçağı yerine bakımsız, pis bir Anadolu Jet uçağına atan.

Ve de yanınızda tekerlekli sandalyeye muhtaç yolcu olduğunda yırtık koltuklu, lekeli, pis sedyeli, yerleri çamurlu ambulifte alan,
Hani 305 kişiyi işten atıp, grev yasağı koymaya kalkan,
Hani yer hizmetlerine TGS ortaklığı ile sizi hep ızdıraba boğan,
Üstelik business yolcu olduğunuzda, "Aşkabat buradan bilet işlemi yapamaz" diyerek 20 dakika kuyrukta bekledikten sonra başka bir sıraya atan,
Hatta CIP salonlarının önünün pis paspas, çekçek, boş fincan ve sigara izmariti dolu olan,
Her uçuşumda yazdığım ve cevap istediğim formların hiçbirine cevap vermeyen,
Çayda çıra ekibi misali kostüm derdinde koşan ve kafasına göre takılan,
Genelde inmek için dakikalarca havada dönüp, aşırı ve kontrolsüz büyüme ile uçaklarını park edecek yer dahi bulamayan,
Hatta artık alkol yasağı , ekran duası gibi gündeme düşen garip uygulamalara soyunan,
Son 2 ayda yüzde 30 yabancı yolcu arttırmasına rağmen, kırmızı halı Oscara 3.5 milyon dolar harcanan,
Kendinizi yıldız gibi hissedeceksinizler ve dünya kadın tenis şampiyonası yapacak veya avrupa futbol kulüplerine sponsor olacak kadar zengin olan,
Kaç topçu soyadlının çalıştığının belli olmadığı, sendika meslek örgütü meslek odası kavramlarının asla gündeme oturmadığı ihalelerini ise keyfe keder kaldığı bu yüzden adeta koskoca aile şirketlerine benzemeye çalıştığı algılanan,
İstediği gazeteyi dağıtıp, istediğine yasak koyan,
Apronda kanlar içinde deve boğazlayan,
Paris ve Roma, Taksim gibi merkezlerdeki üstelik en iyi adreslerdeki satış ofislerini imhaya koyulan,
Bayisinden ve acentesinden çok daha pahalı bilet satan, uçaklarının pislik içinde olmasına aldırmayan, kalkışta tasarruf diyerek, arka mutfaktaki sıcak su depolarını bile kaldıran. 
İşte bunların hepsi belgeli, ama bu kafaya bilmem ne demeli!!!
Uç uç böceğim, annen sana terlik pabuç alacak.
Bilki gün gelip bu yaptıkların seni aprona çakacak!
Her lodos estiğinde, sanırım poyraz tadında eleştrilerim daha da ağır yazılacak!

24 Şubat 2013 Pazar

Onun ilacı moda!


İlaç sektöründe kariyerinin zirvesindeydi… Haftanın dört günü İsviçre, 3 günü Türkiye arasında koşuştururken bir gün işini bırakıp modacılığa geçti. Kendi markasını kurdu. Eski Türkiye Güzeli Günsel Ülkü’yle hikâyesini ve moda dünyasını konuştuk...
BARBAROS ŞANSAL - barbarossansal57@hotmail.com
Fotoğraf: Uygar TAYLAN
Ankara’da doğdu, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni Türkiye ikinciliğiyle kazandı. Daha sonra Viyana Üniversitesi’nde ve Sorbonne’da eğitim aldı. O yıllarda bir de ‘Türkiye güzeli’ sıfatını kariyerine kattı.
Novartis’te, ilaç sektöründe işe başladı. Genel müdürlük teklifi alarak bir başka Alman firması Merck’e geçti. Daha sonra Cenevre’deki merkezde, Doğu Avrupa’daki 10 ülkenin yöneticisi olarak çalıştı. Sonra da bambaşka yönlere yelken açtı. İşte o ‘bambaşka’ yönlerini konuşmak üzere Günsel Ülkü ile buluştuk.

- Yahu nedir şu İsviçre-Türkiye arası gidiş-geliş hikâyen? 
Basel’de Novartis’te çalıştığım dönemdi; Ortadoğu, Doğu Avrupa ve Afrika pazarlarından sorumluydum. Eşim ve çocuğum Türkiye’deydi. Cumaları iş çıkışı markete uğrar, alışveriş yapar, uçağa binip eve gelirdim. Ailemle yemek, hafta sonu armağanı gibiydi. Sonra da pazartesi sabahı ilk uçakla işe giderdim.

- Nasıl başladı moda işi? 
Küçüklüğümden beri modaya tutkun bir insandım, ne zaman kaybolsam annem beni elbise dolabında bulurdu. Kumaşlar, renkler, dokular, kombinler, hep hayatımdaydı. Çok küçükken bebeklerime elbiseler diker, misafirlere ve komşulara defileler yapardım. Ama çok hırslı ve parlak bir öğrenciydim Boğaziçi’ni de iyi dereceyle kazanınca “Ben bunu bırakayım” diyemedim. İş hayatında başarılı olmasına oldum ama insanın yükseldiği bir alanı bırakıp başka bir alana geçmesinin zorluğunu da biliyordum.

- “Keşke bana da nasip olsa ben de moda sektöründen kurtulup ilaç sektörüne geçsem” diyorum. 
Sen de zaten çok farklı şeyler başarıyorsun; tiyatro, kitap, televizyon, eğitim, aktivizm… Yok yok sende de…

- Sen nasıl karar verdin alan değiştirmeye?
Gelebileceğim en yüksek noktaya geldiğimde artık duraklayacağımı anlamıştım. Zaten hem kadın, hem Türk, hem de Müslüman olarak çok zordu zirve. Uluslararası kariyer çok dar bir alanda yapılıyor ve rekabet çok acımasız.

- Moda eğitiminden bahseder misin? 
Zirvede her metrekarenin bir bedeli var ve pahalı bir bedel. Ben de “İnsanlar hayallerini gerçekleştirmeden ölmemeli” diyerek, karar aldım ama işin mutfağından başlamak lazımdı. Önce Galliano ve Mc Queen’in okuduğu Londra’daki St. Martins School of Art’a müracaat ettim ve kabul edildim. Moda pazarlama ve tasarım eğitimi aldım. Hocalarımın teşvikiyle 2009’da Paris’te Pret a Porter’a katıldım. Koleksiyon ilgi görünce ilk markamı kurdum. ‘Atelier de Existance’dı adı. Ama bu da yetmezdi, İstanbul’a gelip iki yıl daha eğitim aldım. Bir yandan da kalıp çıkararak, dikiş dikerek kendimi geliştirmeye devam ettim. Çünkü o olmadan oluyor.

- Metrekareye 3 modacı düşüyor şimdi. 
Bir fark yaratmadan olmaz o işler; beceri, bilgi, eğitim ve tecrübe olmadan asla! Ben yavaş yavaş kendi markamı oluşturdum, önce kişiye özel, sonra hazır giyim, şimdi de ‘online’ platformum var. gunselulku.com’da daha çok yeni nesle yönelik ürünler oluyor.

ÖĞRENEMEDİK; ‘YALIN GÜZELDİR’
- Birçok ülkede, farklı kültürlerde yaşadın, oradaki kadınlar daha sade. Buradaki kadınların farkı ne? 

Türk kadını aslında çok güzel ama ‘Yalın güzeldir’ ifadesinden çok uzak. Bu tanımı yerleştirmek lazım. Ne kadar abartısız göze çarparsanız kimliğiniz o derece güzelleşir zaten. Kıyafeti değil, kimliği ve karakteri öne çıkararak tarzı ve zevki öne sürmek lazım ama bu bizde biraz zor. Çok abartılı şeyler isteniyor, bu durumda gereksiz masraf çıkıyor ve fiyat artıyor. Bu sefer de rakama itiraz geliyor.

- Müşterinle ortak noktada buluşmak zor mu? 
Türk kadını iknası zor bir kadın ve birçoğu ellerinde magazin dergilerinden kesilmiş fotoğraflarla giysi arıyor. Oysa giyilmiş ve görülmüş bir şeyi seçerken, üzerinde görüldüğü kendi giysisini bir daha giymek de istemiyor. Tam bir paradoks içinde yani. İlk zamanlar zorlanıyordum ama birbirimizi tanıdıkça bunun ortasını bulduk. Bir tasarımcı müşterisinin yaşam biçimine göre kurmalı giysiyi. Ben farklılıklarından referans alıyorum hep…

- Para kazanabiliyor musun? 
Yatırımı çok yüksek bir meslek, hazır giyimden kazanıyorum tabii. Ortadoğu’da, İtalya’da büyük zincirlere ihracatım var.

- Ama ben dün Paris’ten dönerken De Goulle Havalimanı’nda ‘Kumaşların ülkesi Türkiye’ diye reklamlar vardı. Ben bulamıyorum, dikiş ipliğim bile Almanya’dan, sen kumaş bulabiliyor musun burada? 
Maalesef hep yurtdışından almak zorundayız. Burada kumaş kalitesi tutturmak zor; bir top al, ikinciyi iste, tamamen farklı geliyor. Hatta topun başı sonu farklı çıkıyor.

- Sırf kumaş değil, aksesuar da önemli.  
Asıl iş orada. Eminönü’nden aldığı malzemeyle herkes bir şeyler yapar ve hep aynısı ortaya çıkar. Türkiye’de en büyük problemlerden biri tasarımın getirdiği artı faydaya değer verilmemesi

- Nasıl yani ? 
“Ben bunu ‘Her şey 9.99’a mağazasından da alırım” diyor. Oysa 100 bin kişi aynı giyiyor, üstelik çok kalitesiz, hatta kanserojen.

DEVLET YARDIMIYLA MODA HAFTASI
- Türk modası denilince aklına ne geliyor? 

Dünyada tek tük birkaç isim var ama bu işler kurumsal yürüyor dünyada. Yetkili merciler, meslek odaları ve sertifika sistemi var. Bizde genç Moda Tasarımcıları Derneği var. Belki iyi niyetliler ama çok amatörler.

- Bir kere İstanbul Moda Haftası’na gittim, bin pişman oldum. 
Çok kapalılar, belirli kriterleri yok, bir sürü uluslararası fuara gitmiş, dünyada isim yapmış ve tanınan kişiler yerine, daha defile bile yapmamış, mağazası bile olmayan insanlar var orada. Yurdumuzda bunu kategorize etmek de zor. Bir bakıyorsun zengin koca butik açmış, bir bakıyorsun jüri olmuş, yetiyor. Futbolcunun eşi ya da kızı, 5 yıldır vitrinde olan çivili iskarpini “Ben buldum” diye ortaya çıkıyor, herkes de inanıyor. Yani bizim yurdumuz dışa kapalı ve kolayca yeniliği göremiyor ve hemen her söylenene inanıyor. Üstelik ne telif yasası var ne de devletin tekstil bakanlığı… Bir de Türk firmalarının bile adı yabancı çakması olunca konu kapanıyor.
Laf lafı açıyor, çocuk modasından erkek modasına, kahve üzerine kahveyle devam ediyor.
Akşam Ankara’ya uçacağım, hemen sohbeti deşifre etmek üzere atölyeme dönüyorum. Yine her yerde kumaşlar, biçkiler ve provalar var. “Ben de sektör değiştirsem başarılı olur muyum?” sorusu kafamda, klavyemin başında tuşlarda geziniyorum. 

19 Şubat 2013 Salı

ÖTEKİ BERİKİ



Sessiz çığlık


Ötekidir fahişeler, genel ahlak malumların ahlakı olduğu için.
Eşcinseller ötekidir, polis ceza kesip puan aldığı için.
Hayvanlar da ötekidir, angutlar angut ithal ettiği için.
Ve ötekidir artık kadınlar, damızlık ilan edilip 3 çocuk istendiği için...

Silivri, Hasdal, Maltepe'de ötekidir Pozantı'da öteki olduğu için...
Sivas, Dersim, Bağcılar, Maraş Roboski'de ötekidir.
Gecekondu bile ötekidir, rantsal dönüşüm için...
Sessiz çığılık ötekidir TAYAD ve Cumartesi Anneleri için...

Köylü ötekidir, kontratlı tarım ile borçlandırlıp küflü domates üretildiğinden.
Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani ötekidir, vakıf malları yağmalandığı için.
Öğrenci de ötekidir, en keriz müşteri yapılıp cahil bırakıldığı için.
Hasta ötekidir, en yağlı müşteri olup soyulduğu için.

Çingeneler, yörükler, tarım işçileri ötekidir, göçer olduklarından.
Öğretmen bile ötekidir, atanamayıp simit sattığından.
Seçilmişler en ötekidir, VIP salonu kullandığından.
Doktorlar ve eczacılar da ötekidir, muvazzalık ve tam gün yasasından.

Bakkal, kasap, manav ötekidir, süpermarketler için.
Halk ve semt pazarı ötekidir, artık AVM'ler biçim biçim...
Terziler de ötekidir, modacılar İslam'ın başını Siyonizm çarşafı ile örttüklerinden...
Kanaat önderleri de ötekidir, imamın ordusunu tesis ettiklerinden.

Mücahitler müteahide dönüştüğünden, ötekidir TOKİ adında
Aleviler de ötekidir, Yunus Emre'ye sansür uygulandığında.
Çocuklar ise ötekidir, Van'da lastik terlik, karda araba iterken.
TGB'de ötekidir, yüz binler ile Anıtkabir'de direnirken...

Barış savaş için, savaş ise barış için ötekidir hep.
Kürt Zaza'ya, Gürcü Laz'a ötekidir.
Pırlanta %0 KDV ile ötekidir, %18 KDV'li kitaptan.
Medya patronu hep ötekidir, devlet ihalaesi kovaladığından...

Ramazan, Muharrem için ötekidir zaten...
Recep malı götürürken, öteki inek şaban izlenir zaten.
Fener Rum'u ötekidir, mavi kurdele mor mühür ile...
Ötekidir Ruhban Okulu zengin avukatın emriyle.

Sendika fabrikaya, lokavt işçiye ötekidir.
Patron, emekçi, memur hep öteki olur birbirine.
Ötekidir yalı çetesi, köşk reçetesine.
Din bile imana ötekidir işin içine takiyye girince...

Sarayalara gelince...
Muhallebici, mimar, Simit Sarayı'nda zaar; sünnet sarayından firar, belediye sarayında imar adalet sarayında, diyar başkanlık sarayında ise zinhardır ötekine.
3 çocuk söylenir 4. hayasız saklanır öteki diye
TL ötekidir, artık dolar geçer.
Türkiye'de ötekileşir yabancı dil söyler.

Ekonominin dili paradır, ötekine de berikine de.
% 3 kalkınma ötekidir, % 58 borsa kar bedeline.
Faiz ötekileşir sözde kar payına.
Ötekidir zaten köleler, ötekileştirmeye çalışana.

Ben ötekileşmeyeceğim çaylaklara bakıp aylak aylak.
Kürsüden ona buna selam yollayarak,
Devrimin mimarı emperyalizme karşı dik duruşu ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün resminin ve bayrağının önündeki kürsüde.
O hepsidir; ne öteki ne beriki denemez kendisine.

Ona yükselen merdivenlerde vatanperver yurttaşlar geleceği aydınlatacak.
Bu panelde ve her panel ona olan şükran borcumun onur belgesi olacak...

5 Ocak Cumartesi 2012, Saat: 14.00, Ankara Barosu Abem Konferans Salonu

Mardin milletvekili Erol Dora (Süryani ilk vekilimiz)
Chp Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin
Moderatör: Birsen Temir
Gazeteci Gürkan Hacır ve Necdet Saraç,
Ayrıca Mustafa Aksu (Çingene Konfederasyonu Başkanı)
Ömer Faruk Eminağaoğlu (Yargı-Sen kurucusu) ve ben oradaydık. Ve de yüzlerce dinleyici.
Diğerleri ise kimbilir nerdeydi...?

12 Şubat 2013 Salı

ANALIKLA DAVALIK HAYATLAR



Ve bazı kadınlar...


Kimi köşe yazarı kadın tatilde aynı teknede rahatsız olduğu çocuğunun dadısını boğup denize atmak ister, kimi kadın da diğer kadınları hedef belirler. Kimi kadının seks kasetleri kocanın omuzunda ağladığında affedilir, üç çocuk yapınca kutsal ana rolüne girerde gezilir.

Kadın kadını parçalar sözüne pek inamasam da, bazı kadınlar işine gelince her şeyi istediği gibi işler, örnek mi? 

Efendim, gayet kısıtlı imkanlarla büyümüş, sonra televizyonlar ve magazinler sayesinde ünü bulmuş, tabii ki ardından saçı hemen sarı olmuş bir başka kadın örneği size ülkemizden. "Biz,hiç surlarda gezmedik ki, gece Tarlabaşı'na girmedik ki, hayatta kaldık" diyenlerinden. Birkaç zengin ünlü koca, birkaç döner açılışı ile gelen uçsuz bucaksız şöhretten alıntı hikaye bu kez klavyemden. Manken de oluvermişti, bir elli boyu ile polemiksel görsellerinden hele de Aya İrini'de memesi ortaya düşünce kötü dikişten, günlerce düşmemeişti manşetten. 

Başçavuşun eşşeğini bilmem ama çavuşbaşı çayır başı arası kültürü iyi bilirim ta ezelden...

Ünlü manken, oyuncu, tobleron kızı, fotomodel hatta kendi markasını yaratıp modacı olmuş güzelimizin, yavrusunun dadısı hastalanıverir aniden. Tabi etrafta lüks residance civarında hastane yoktur beleşinden! Kapar müstahdemi doğru SGK hastanesine. Silikonu, botoksu olsa adresi saklıdır sadece kendine. 

Bir de ne görsün? Yerlerde kanlı pamuklar, hijyen ve medeniyet ise acilde geçmişte kalırlar. Çıkarır akıllı telefonunu, bilmem kaçını çat çat belgeler rezilliğin daniskasını. 

Sonra isyan eder sosyal paylaşımda anılarını ama doktor ve hastabakıcıları alkışlayarak ayakta, çünkü lazımdır bağlama sanatlar. Aman ne büyük bir habercilik örneğidir yaptıkları. 

Asker balyozdan tutuklu donanma ve hava kuvvetleri babası jandarma olduğundan mı geçmişi unutuldu ey memleketin ayıkları? 

Derhal el atar magazin siteleri, işte bilinçli vatandaş örneği.  Oysa sigortası var mıdır hizmetkarın, oda bir başka konu söyleşisi.  Sağlık Bakanlığı'da girer ötük paylaşımından devreye. Sermaye yüklenir mi hiç deveye? Hemen teşekkür ötükleri atılır. Böylece zannedilir ki, halkın acillerde inim inim inlediği servisler, yarına toparlanır. 

Geçelim baylar bayanlar, geçelim!
Bırakın acili, biraz da gerçeklerden bahsedelim.
Hanginiz resim çekip etiketlese sizi dinlerler.
Orada kuyruktaki kadınlar, erkekler ve çocuklar sadece bir dirhem mi etmezler!
Na hakkı var birinin hasta kuyruğunda, diğer hastaların yüzlerini fotograflamaya.
Bunu siz yapsanız bir de dava açılır, hasta hakları kanunundan valla.
Jandark misalı olmuş hepsi slikonlu figurasyon bu ülkede her şey artık atmasyon.
Analıkla davalık olmuş kadınlar, zaten kadına şiddet belki de bu yüzden artar!

5 Şubat 2013 Salı

UYUŞTURULUYORSUNUZ!



Ama uyarılarak!!!


Yağlı saçların ardındaki altı mor halka gözler, tüpün üstündeki alüminyum kaşığa odaklanmıştı. Hemen bir sigara izmariti ayırdı ve kaynamakta olan kaşığın içine atıverdi. Şırınganın iğnesini çıkarıp, yavaşça filtreye dayayarak aparatın içine çekti. İğneyi takıp havasını bile almadan lastik ile boğduğu kolundan damarına enjekte ediverdi... Önce küçüldü göz bebekleri, sonra manasız bir gülümseme oturdu çatlak dudaklarına ve sonsuza dek kaldı o ifade suratında. Altın vuruş, ölümü nihayet armağan etmişti...

Biliyorum sert geldi.

Ama gerçek işte... 

Geçenlerde Ülke Tv'de katıldığımız bir canlı yayında ünlülerin ışıltılı hayatı ve uyuşturucu konuşuldu. Oysa o kadar basit değildi bu konu...

Madde bağımlılığının ilköğretim seviyesine indiği ahlaklı ülkemizde, bu konuyla ilgili neler yapılıyor bilmem ama yaşadığım çevreden izlenimleri size aktarmayı deneyeceğim. Öncelikle belirteyim ki sadece uyuşturucu değil mesele.

Doğal ve sentetik olmak üzere ikiye ayırmalıyız bu işi bence. 

Kokain, esrar, afyon, ganja, haşhaş, marihuana, şerbetçi otu gibi doğada yetişen bitki bazlıların yanı sıra, anfitaminleri uçucuları, ilaçları ve hatta laboratuvar ürünü özel keyif verici maddeleri de var. Örnek mi? Eroin, rainbow, California sunshine, LSD; crakc, bonzai, extasy, captagon ve diğerleri. Tabii bir de psikiyatri ilaçlarından tutun da zayıflama, hatta anti depresana kadar hepsi narkotik maddeler aslında. Ve tabii ki en başta her gün gazete ve bilboardlarda çarşaf çarşaf reklamları ile özendirilen alkol...

Tüm bunları bir kitaba da sığdırmak imkansız aslında. Hele de tacirlerin sac ayağı şebekeleri ciltlerce ansiklopedi olur. Medyadan tutun da siyasete, askerden tutun da emniyet teşkilatı içinde bile kartelleri bulunur. Sadece zengini ve ünlüyü hedeflemez bu ticaret, aslında sosyal katmanların tümünü imha eder, inayet ve sonu zaten yasal cinayet.

İçiciliğin yasal hale geldiği ceza ile bu işin halledilemeyeceğinin belirdiği bir ortamda yaşarken, genç nüfusumuzu korumanın birkaç tespitini vermeliyim sizlere.

Uyarıcı; Aşırı terleme, tansiyonda yükseliş, sık sık tuvalete gitme, iştahsızlık, göz bebeklerinde büyüme, hiperaktivite, uykusuzluk gibi belirtiler gösterir . 

Uyuşturucu ise göz bebeklerinde küçülme, tansiyonda düşüş , sararan beniz, banyodan ve sudan uzaklaşma, iştahsızlık, asosyalleşme, uzun süre izole kalma gibi belirtileri kapsar, dişlerde çürüme, saçlarda dökülme; tırnaklarda, gözlerde ve dudaklarda kuruma ve morarma da ayrı belirtileridir 

Peki ne yapmalı? 

Asla cezalandırma yoluna gidilmemeli; sıcak, samimi ve anlayışla karşılanmalı. Tespit durumunda, önce bağımlı ile onun bulunduğu ruh hali göz önünde bulunarak ikna yolu ile derhal hem psikiyatrik hem de psikolojik yardım yoluna gidilmeli. 

Son nokta yurdumuzda nüfusumuzun sigara, akol ve madde bağımlılığı dahil yüzde 25'i kullanıyorsa, hepimize kolay gelsin: Hala ahlak, din, vicdan diye inleyen iktidarlar, biraz da bu konuya eğiliversin! Yoksa 3-5 ünlü yakalayıp, show yapmak işi daha da çekici hale getirecek. Atı alan Üsküdar'a geçecek ve orada bir villa inşa edip, hepinizi zehirlemeye devam edecek!