Hayde Mahallebi Oğlanı, Biraz da Yumurtanın Yordamı,
Birde Muhallebiden Memleketi Soyanı;
Peki Ya Var mı Bunun Benden Başka Soranı ?
İstiklal caddesindeyiz,
İstikbal henüz yaylı yatak olmamış uyum adına kilerler boşalmamış...
80’li yıllar şiddetini hala vatandaşın sırtına kambur olarak yüklemekte.
Bu arada T.C. 780 milyar dolarlık borç enkazı altına girmemekde...
70 cente muhtaç bir günden bol yıldızlı apoletlerde hüküm sürmekde...
01 den sonra sokağa çıkma yasağı ise hala var.
O gece, yapışkan çamurlu ve sahte parketaşı desenli caddeden, çakır keyif bir durumda meydana doğru akmaktayım...
Kimi köşede kararmış vitrinlerin dibine çökmüş ayyaşlar veya nameli turlar atan birkaç travesti kentin dekoru olarak göze sıra dışı çarpmaktalar.
En saklı gri gölgelerde ise torbacılar polis gözetiminde uyuşturucu pazarlamaktalar. Çisil çisil yağan yağmur ufak darbelerini yanaklarıma dokundurmakda. Fransız Konsolosluğu önünde çek yapısı tüfekler ile askerler durmakta... Sert ayazın gücü göz pınarlarıma birkaç damla üşüme yaşını da istemdışı oturtmakta...
Işıltılı tekfen ampullü çakma saray avizesini çoktan kapatmış muhallebicinin içerisindeki loş floresana takılmamadan geçilmiyor... Yağ bağlamış camların ardında lağım faresi boyundaki canlıların fingirdediği börekçi vitrinin önündeki bodrum ızgarasının üzreinde üç beş sokak çocuğu birbirine sokulmuş ısınmaya ve uyumaya çalışmakta...
Henüz İstanbul defterdarı olmamış bir zatın silüeti ise, birkaç gün önce babaannem ile yemek yediğim o mekanın içerisinde sanki hala sahanda yumurta ile tıkınmakda...
Parkadan bozma kabanı ile babasını Cinderesi’nden tanıdığım bıçkın delikanlı beni görmezden gelip yönünü değiştirierek Büyükparmakkapıya dalıyor... Oysa kendisi alışın verişin merkezlerinde valet servis değil Sıraselvilerdeki marjinal kulüplerde o yıllarda ototpark görevlisi olarak hafızamda zaten yer almakta...
Yıllar yılları, durumlar kurumları kovaladıktan sonra yeniden aynı coğrafyadayım. Bu kez kafam çakır değil ancak gönlümde dalga geçen ritim dol karabakır İstiklal’de bir kez daha hayatın tozunu attırmaktayım. Atı alan Üsküdar’ı geçip havuzlu villaya yerleşmiş. İpe un serene iğne batmış, ipliği pazara çıkmış, unu eleyip eleyip duvara astığında ise oğlu postarize pastorize siyasetten yararlanıp Bandırma ve Balıkesir arasındaki arsaların tamamını meğerse çoktan kapmış...
Mahallevi muhalaebici dünyalığını yapmış,
Bu arada Tüpçü sarayları şuursuzca hüplemiş.
Alışın -Verişin Merkezi diye bir perefabrikeye daha temel atmış...
Bıçkın delikanlıya gelince:
O’nun zaten anası malum zatmış. Meğerse avradında da korumalar korumasız yaklaşırmış...
EŞ, MEŞ, KEŞ DERKEN BAŞKANLIKLAR ARTIK KEŞMEKEŞ BİR LEŞMİŞ.
Muhallebi yememiş ama ilim yaymada takunya kemirmiş velet artık zenginmiş,
Mahallevi itin kursağı eğrisi ise şimdi siyonistin köpeğiymiş.
Beyaz Ev, Beyaz Saray olmuş,
Simitçi ise köşede altın bulmuş.
Düğün Sarayı gecekondudan doğmuş, alkolü yasaklamış durmuş.
Aslında Belediye Sarayları bütçeleri lop lop yutmuş.
Sırada Adalet Sarayı var
Bu ülkede utanılacak en son radde bence bu kadar !
Varsın Yapsınlar, Yaysın satsınlar, Yapsın da satsınlar...
Cürümden Saray yapıp çimentoya ekmek bansınlar.
Balıkesir Bandırma boşver gerisine daldırma ,
Gün gelir devran döner keserin sapı olacakları bu günden beller...
Barbaros Şansal
“2023’e Hikâyeler” adlı gösteri zincirinin de isim babası olan Barbaros Şansal, bir yandan ulusal markalaşmayı sürdürürken, şimdilerde ise Yıldırım Mayruk Moda Laboratuarında Türkiye’nin en önemli moda arşivini planlamakta. Küresel organizasyonların yanı sıra, eğitim vermek üzere de yaratıcı stratejiler oluşturmaya çalışmakta…”
Bu sayfada yer alan tüm yazı, resim ve buna benzer içeriğin tüm hakları Barbaros Sansal'a aittir. Izinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.
30 Aralık 2010 Perşembe
Hayde Mahallebi Oğlanı, Biraz da Yumurtanın Yordamı, Birde Muhallebiden Memleketi Soyanı; Peki Ya Var mı Bunun Benden Başka Soranı ?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder