Usulca ayrıldık Kabataş’tan, kozmopolit yolcu ile dünyanın her yanından.
Teğet geçince yanık Haydarpaşa’dan
Eski iskeleye vardık Kadiköy’ün enkaz olmuş meydanından.
İn in bitmedi uzun, ithal yürüyen merdivenler.
Kalgadon’un eski madenlerini de nasıl olur bilmezler.
Hep ters yöne koşan çoluk çocuk,
lunaparkta bile adamın böylesine dur derler.
Gerçekten dev bir yatırımdı.
Öyle dev ki bütçesi dudak uçuklatırken 40 dakikalık yolu 32 dakikaya indiriyordu.Ama nedense ne Ataşehir ne de diğer yeni yerleşim yerlerine uğramaya olanak vermiyordu .
O kadar çok koridor, granit, merdiven vs. vardı ki sanırım trenlere pek yer kalmamıştı.
Akşam saatlerinin dinginliği ile denizler altında 20 000 fersah derinliğe ulaşırcasına istasyona vardım.
Bomboş koca alanlar daracık perona açıldığında ise şaştım kaldım.
O ne kalabalık? Sürekli bağıran bir görevli 500 evler minibüsü muavini gibi avaz avaz halkı ilerlemeye zorluyordu..
Bağırtılar çığlıklar içinde vagon perona ancak varıyordu.
Ve asıl yolculuk şimdi başlıyordu.
İçindeki yolcular, davar sürüsü gibi kapılara yüklenen insan selinden içeride sıkışıp kalmıştı.
İlk çatışma zaten böyle başlamıştı. Koşarak yer kapanlar adeta lunaparkta dönme dolap sefası edasındaydı. Bir kenara ilişip usulca izlemeye başladım.
Henüz hareket etmiştik ki karşı sıradaki kadın yanındaki adama kalk diyerek “bayan yanı” uyarısı yaptı. Malum namus meselesi vatanı sarmıştı.
Yaşlı beyefendi sessizce kalkıp üstelik mahçup bir tavırla hemen uzaklaştı.
Durumun vehameti birazdan ortaya çıkacaktı. Ortada dolanan küçük çocuğunu adamı adeta kovan kadın kaptığı gibi boşalan yere attı ve altını değiştirmek için yatırdı.
Öylesine bir koku yayıldı ki, vagonun o bölümünde resmen kimse kalmadı ve kirli bezi de oturduğu koltuğun altına büyük bir pişkinlikle sakladı!!
Yolcu profili dehşet vericiydi burası İstanbul değil sanki başka bir ülkeydi.
Henüz bir kaç istasyon geçmiştik ki Yenisahra denen yerde kendimi dışarı atmak zorunda kaldım. Bitmeyen merdivenlerden kademe kademe yer yüzüne yaklaştıkça çalışmayan merdivenleri kilitli asansörleri görünce şaşa kaldım.
Ve hiç bir yerin ortasına çıktığımda bir kez daha kalakaldım. Ne taksi ne otobüs durağı vardı, karşımda koca bir E5 duvarı beni karşıladı …
Bir kez daha sorguladım İzmir’in iki misli rakamına yapılan sistemi.
Bu kent bunca rezilliği hak eder mi?
Belliki her duvar bir reklam geliri.
Hep sorduğum soru yine aklıma geliverdi.
Ederi kadar bedel mi bedeli kadar eder mi ?
Tramvay, raylı sistem, metro, finüküler, feribot, şehir hatları, teleferik, tüp geçit, biraz halk otobüsü, deniz taksi ve metrobüs de verdik, yanında İdo ve Ulaşım AŞ.
Lale desenli seyahat müstehak mı bu kentte habire Akbil basıp soyulan herkese?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder