“2023’e Hikâyeler” adlı gösteri zincirinin de isim babası olan Barbaros Şansal, bir yandan ulusal markalaşmayı sürdürürken, şimdilerde ise Yıldırım Mayruk Moda Laboratuarında Türkiye’nin en önemli moda arşivini planlamakta. Küresel organizasyonların yanı sıra, eğitim vermek üzere de yaratıcı stratejiler oluşturmaya çalışmakta…”
Bu sayfada yer alan tüm yazı, resim ve buna benzer içeriğin tüm hakları Barbaros Sansal'a aittir. Izinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.
26 Eylül 2012 Çarşamba
RUHUMDAKİ KADINA BAKTIM
İçimdeki masum kimlik...
O sabah, aynada bir gece önceden kalan takma kirpik kalıntıları adeta göz pınarlarımdaki çapağa dönüşmüştü ve kurumuş dudaklarımın kenarındaki kalem kalıntıları ise iyice belirginleşmişti. Dağınık va karışmış spreyli saçlarımından dökülmüş uzun saç tellerinden birini göğüs dekoltemde fark ettiğimde, gözbebeklerimin tam karşısındaki aksında yeni bir kimliği farkediyordum.
Lavabonun üzerindeki ecza dolabı aynasında, bir ben bir de içimdeki kadını aynı anda izliyordum. Elimi kapağı açmak üzere kulpa uzattığımda, eskimiş ojelerin döküntü yaptığını farketmem zor olmadı, ortasından sıkılmış diş macunu tüpünü elime aldığımda ise diş fırçasının artık kaplama ön dişlerimi bir daha asla beyaz yapamay acağını...
Boyun kırışıklarım ve sarkmaya başlamış yanak adelelerimin çene ovaline vurduğu darbelerden yaşanmışlığın çeteresini okuyordum, kazayaklarının derin izlerinde ise bir kez daha kahroluyordum. Güneş lekelerinin koyu hareleri belkide geçmişin bana vurduğu soğuk damgalara benzemeye çalışırken el üstü damarlarımın daha da morardığını ve cildimden dışarı çıkmaya ve kansızların boynuna yapışmaya çalıştığını gözümden kaçırmıyordum.
Tahta saplı ve oplu fırça teli başlı saç fırçamı alıp taranmaya başladığımda her zamanki alışkanlığım şakaklarımda hissettirdi acıyı, oysa uzun buyalı saçların tıkız olmuş uçlarında başlamalıydım ki bir an önce bitsin ensede yalancı topuz toplamayı. Su ve sabunun kuruluğunu almak basit bir acıbadem sütü ve ellere her daim dermandı gliserin kürü. Belki de içimdeki kadının tek lüksüydü manikürü...
Gülsuyu dökülmüş pamukla siliverdim çabucak cildimi. Hemen arkasından teneke yuvarlak kutudaki en ucuzundan bir kremi yapıverdim en kaliteli nemlendirici... Hızla dönüp odaya geçireverdim üstüme günlük bir empirme elbiseyi. Koridordan kapıya ulaştığımda ayakkabılıkta uyuya kalmış taşlı gece çantasının yerine sahte deri çantam portmantoda beni beklemekteydi.
Omuzuma çene altı eşarbımı atıp üzerime kolağzı aşınmış pardesüyü takıp hızla kilitledim çelik kapıyı dışarıdan. Topukları sıyrılmış dekolte iskarpinlerim gecikmedi, paladyan koridorda ses vermeyi sabah sabah komşuları uyandırmadan. Ağır apartıman kapısının ardımdan sıkıca kapanması da gerekliydi oysa dün geceki aşifte şimdi namus için kaldırımda mı gezmeliydi?
Sokaktaydı dün gece öldürdüğüm, bugün aynada başka kadına büründürdüğüm ruhum. Kasabın bıyık buruşu defterindeki borcuna karşı mahcup duruşum.
Ana caddeye ulaşınca içimdeki masum ve iffetli kimlik, bakan erkeklerin gözlerindeydi yaşamamış fahişe nefretlik...
Sıcak bası verdi birden. Var olmanın dayanılmaz hafifliğine kadın olmanın getirdiği inanlmaz ağırlık yüzünden.
Şiddet taciz kürtaj sezeryan yafta. Havalandı karabasan kılığındaki sert esen toplum rüzgarıyla kaldırımdan havaya. Alnımda boncuk boncuk terler göğsümün tam ortasında sineme ağır apır bir yalan acı verdiler.
Direndim uaynmamaya sonumu görmek için. Caminin minaresinden gelen ezan sesi oldu rüyamda ecelim.
Ama gerçeği fark edince öldü ruhumdaki kadın meğerse ben erkek olarak uykuya dalmışım .
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder