Bu kez Eskişehir'i geride bırakıp , ailemizin diğer genç bireyleri ile buluşmak üzere Denizli yollarındayız..
Bu kez Eskişehir’i geride bırakıp , ailemizin diğer genç bireyleri ile buluşmak üzere Denizli yollarındayız..
Kör karanlıktaki uçuş, bizi Çardak Havalimanı’na bağlıyor. Heyecan içindeki genç kardeşlerimiz ile kucaklaşıp derhal yola koyuluyoruz. Elbette buralara dek uzanmışken, yoldaki şaşkın bakkal yazısını görüp durmamak mümkün değil, ancak bakkalın hatıra resmi için çıkardığı fotoğraf makinelerini görünce asıl biz şaşkın durumda kalıyoruz. Kısa bir Buldan ziyaretinin ardından öğrenci evinde konaklamak üzere çekyatlarımızdaki yerimizi alıyoruz. Ve ertesi sabah apartmana beleşe dağıtılan gazete üzerinde edilen kahvaltı ile yepyeni umut dolu bir güne daha başlıyoruz.
Denizli’nin yıllardır aynı görüntüyü sergileyen paramparça yollarını aşıp Pamukkale Üniversitesi kampüsüne ulaşmak oldukça zorluyor. Zaten Pamukkale ekspresinin yerinde artık fareler cirit atıyor. Aile sağlığını da yakından ilgilendirecek olan İngiliz yapımı dev hastane inşaatı tam gaz devam etmekte. Ancak okula girerken, kapı yerine birkaç çit ve tel örgüden oluşmuş uydurukluk da ayrıca dikkat çekmekte. Patikayı andıran taş yolları aşıp fakülte binalarına ulaşmaya çalışmak tam bir işkence halini alırken, aynalı camları ile bir tesisi andıran koca bina ve kültür merkezi sanki oraya uzaydan konmuş gibi sırıtmakta. Ancak , tek bir yemekhane oluşu ve dev kuyruk bizi gerçekten hayrete düşürmekte…
Etkinlik vakti geldiğinde konferans salonuna varıyoruz.
Her yanı pahalı lambri ahşap ve mermerler ile kaplı galeri ve salonlar baş döndürecek kadar cafcaflı, ancak çok az etkinlik ya da gösteri yapılıyor olması üzüntü kaynağı. Son kontroller öncesi teknik servisi aramak üzere salon görevlisine kendimi tanıtıyorum:
-Merhaba ben Barbaros Şansal saat 15:00’teki salon etkinliği için teknik servise nasıl ulaşabilirim acaba?
- Hemen haber verelim ne kadar sürecek konuşmanız?
-Sanırım bir-bir buçuk saat kadar, neden sordunuz?
-Yirmi dakika sonra ara vermeniz gerekecek
- Anlamadım sebebi ne?
-Rektörlüğün emri, kantin var da.
-Öyle yapacağımıza siz tahta kasadaki gazozlara metal açacak sürerek salonda satsanız!
- Ne demek istediniz, salon kuralları böyle, şikâyetiniz varsa buyrun Rektörlük arka tarafta!
Hemen bir dilekçe kaleme alıp fırlıyorum. Parlak aynalar ile kaplanmış pahalı binanın ön cephesine geldiğimde iki yandan rampa ve ortada epey alengirli bir merdiven dikkatimi çekiyor. Dilekçemi tez elden ulaştırmak üzere koşar adım merdivenlere dalıyorum. O da ne? Karşıma granit bir duvar üzerine bronzla yazılmış koca bir yazı çıkyor ‘’Rektörlük’’ adeta reaktöre dönüp sağ mı sol mu merdivene devam edeceğime hızla karar verip danışmaya ulaştığımda ise bu anlamsız merdiveni sorarak işe başlıyorum.
-Ortadaki merdiven resim çektirmek için inşa edildi efendim.
Aklıma gelen başıma geliyor, beni davet eden gençlerin bir sonraki tekstil kongresine gitmesine izin verilmeyerek benim yüzümden ceza da gecikmeden geliyor.
“Ağır ağır ineceksin o merdivenlerden” çınlıyor kulaklarımda.
Sağır sultan duydu döner bıçağının ucundaki döner sermayeyi nasılsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder