Bu sayfada yer alan tüm yazı, resim ve buna benzer içeriğin tüm hakları Barbaros Sansal'a aittir. Izinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.

13 Aralık 2011 Salı

VEREVDEN YIRTILAN HAYATTA

Zor overlok tutuyor

Biri varmış biri yokmuş
Kimi varmış ama işi çokmuş
Aslı astarı tokmuş ancak sonu ...muş...

Valla böyle başlamak geldi içimden. İçinden tramvay geçen şarkı şekliylen.
Nasılsa içimizden geçirdiklerimizi söylemediklerimizden...

Yollar yolları, aylar ayları kovalıyor
Bir yandan kolları da sıvayarak bol teğel alınıyor.
Oysa verevden yırttığımız hayatımızda zor overlok tutuyor...

Ne alaka demeyin
Kel alaka elbette...

Konu eğitim ise hem de...
Gelelim meseleye

Ocak ayında yeni bir kitap ile buluşacaksınız. Adı "Moda Okulunda Öğrendiğim 101 Şey’’; yazanlar Alfredo Cabrera ve Matêw Frederick. Çeviren ise bendeniz Terzi Yamağı. Optimist Yayınları'ndan, üstelik işin mutfağından...

"Moda sanatı yaşama biçimlerine çevirme çabasıdır." Sir Francis Bacon

Rastgele bir hipotez: "Ayakkabılarınız kim olduğunuzu, saçınız veya şapkanız da kendinizi kim olarak algılatmak istediğinizi gösterir."

"Kıyafetler insanı insan yapar. Çıplak kişilerin toplum üzerinde çok az etkisi vardır ya da hiç etkisi yoktur." Mark Twain

Ve kavramsal tasarım Hiroşima'da başlamıştır. Bugün kavram tasarımı olarak bilinen olgunun izleri II. Dünya Savaşı sırasında ABD tarafından Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombasına kadar dayanır.

Üç Japon tasarımcı – Rei Kawakubo,Issey Miyake ve Yohji Yamamoto - 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında yetişip avangard akımın öncüsü oldular.

Birlikte moda üzerindeki Batı hegemonyasını sonlandırmak ve güzelliğe hâkim kavramları değiştirmek için bir yol çizdiler.

"Sıradan, fevkaladeliğin azalması gibi anlaşılabilir; ancak fevkaladelik, sıradanlığın büyütülmesi gibi anlaşılamaz." Edgar Wind

"(Coco) Chanel pek zevkli değil ama her şeyi iyi. (Elsa) Schiaparelli çok zevkli ama her şeyi kötü." Cristobal Balenciaga

"Biraz kötü tat, kırmızıbiberin hoş bir sıçraması gibidir. Hepimizin kötü bir tadın sıçramasına ihtiyacı vardır. Bu candan, içten, sağlıklı ve fizikseldir. Karşı olduğum ise tatsızlıktır.’’ Diana Vreeland

Sadece bazı başlıklar YÖK’e, MEB’e ve Bologna yasalarına kapak olsun diye
Aslında kerizlerler tüm öğrenciyi benim ülkemde
Ben de bir iş yaptım, 2 yıla yayılmış saçma eğitimin ana kitabını Türkçe'ye kaydırdım...

Kıssadan hisse, aptal diplomalarına gerek yok bence
Nasılsa içerik 1 günde okunuyor güzelce
O zaman ne gerek kalır ki yüksek okul düzmecesine...

7 Aralık 2011 Çarşamba

GAZİ VE MAZİ

Havada bir rüya tasviri
Bir kez daha masamı kapatıp, koltuk arkalığımı dik duruma getirdim ve emniyet kemerimi bağladım. Kalkış için apron üzerindeki 21'nci sırada kuyruğa girdiğimiz uzun bekleyişi yaşamamak için, gözlerimi dinlendirip sözlerimi dillendirmek üzere kapatmıştım.

Gökyüzünde parçalı bulutlu ve bol güneşli bir lodos öğleninde, henüz yol almaya başlamıştık... Atatürk Havalimanı penceremden baktığımda ardımda küçülmeye başlarken, hasta yatağındaki dünya üzerinde yer alan yurdumu bir kez daha bıraktığım yerde bulamayacağımı anlamamıştım.

Zaman nasıl da hızla akıp geçmiş ve akla hayale sığmayacak birçok olay gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.

Amerika kendi içinde eyaletlere bölünürken, Avrupa’da savaş rüzgârları bir kez daha Orta Doğu'yu sömürmek üzere şaha kalkmıştı.

Suriye güneydoğuya girmiş, komşudan gelen yüz binlerce kürt kökenli mülteci ortalığa çadırsız serildiğinden, yağma ve tecavüzler alıp başını gitmişti.

Kuzey Afrika’dan sert baskı ile gelen şeriat, bir yanda Irak diğer yanda da İran’ı yanına alıp, fendomental bir uslüpla Anadolu topraklarına yine göz dikmişti.

Ekümenlikler topluma vergi koymuş, tekkeler ise mahallelerde kontrolü ele geçirmişti. Kurumlar kurumuş, ülkenin kaynakları ve taşımazları yanlış stratejiler ile adeta emperyalizme peşkeş çekildiğinden, sosyal patlamalar kaçınılmaz olmuştu.

Çekirdek aile parçalanmış, sokaklar bile fuhûş yuvası sunumuydu.

Aynen babaannemin gençliğindeki gibi vapura binen bir gayrimüslim, küçük kız çocuğunu kolundan tuttuğu gibi koltuktan kaldırıp, "Kalk oradan vraysi, ben oturacağyim" bile diyebilmişti.

Kıtlık baş göstermiş, sadece zenginler servetine servet kattıklarından, özel güvenlikli yerlerde lüks ve ihtişam dolu yaşamlarına devam edebilmekteydi. Medya, yalakalığın sonucunu görmüş, aynen Tunus'ta olduğu gibi göstericiler tarafından tutuşturulmuştu. Milyonlarca üniversitelinin sonu ise gerçekten mahzun olmuş, adları mazlum konmuştu.

Devlet başı hasta yatağında can verirken, nefret ve takdir birbiri ile el ele tutuşmuştu...

Hakkı Tarık Us yönetimideki Vakit bile yılar önce, Gazi yazacağına Mazi yazmış, sanki bu olanları önceden duyurmuştu . O zamanki vakit artık nakit, gerisi ise zaten basit duruyordu...

Sonunda koskoca ülkeye bir Anıtkabir yetmiş.

Ama başka yerlere vatan millet el ele yeniden bir sürü anıtmezar kazılıp durulmuştu.

"Bulunduğumuz yükseklikteki hava şartları nedeni ile şimdi lütfen yerlerinize dönünüz ve kemerlerinizi bağlayınız..." anonsu ve de basınç farklılığından oluşan sarsıntı ile uyandım.

Güler yüzlü ve yakasında Atatürk rozetli kabin memuresinin uzattığı bir fincan çayın kokusu ile rahatlamıştım. Birazdan bulutlar aralanacak, Amsterdam beni "Bir kez daha" kucaklayacaktı.

Ne kadar şanslıydım ki, gördüklerim 11 bin metredeki bir rüyadan ibaret olacaktı.

Gazi mazi olsa da, semada gördüklerim, bir tasvirden ibaret kalacaktı.

Umarım...

1 Aralık 2011 Perşembe

İŞTE REALITY SHOW..

Tezgah çoktan unutuldu!
Evet, Mesut Yar bu kez de haklı çıktı.
Bakalım Yüksel Aytuğ ne yazacak?
Burhân Ayeri nasıl susacak?
İdil Çeliker değindi.
Bilal Özcan da dayatacak!!
Ve elbette diğerleri de …

Çünkü ben reality show dedim,
Onlar muppet show da ısrar etti.
RTÜK değil, sonunda iç yapımlar bana isyan ettirdi..
Makarnaya kömüre endeksli bu coğrafyada, adeta bazı kavramlar tenasül şekline girdi..

Ne ivana Sert ile kavgam oldu,
Ne de Hâkan beyle .
Ne makyajcıda bir sorun vardı ne de tüm rejide..

"Bugün ne giysem" rüzgarı esti geçti, şimdi bir garip dinginlik kaldı kendimce .

Sözü uzatmayıp bir yarışmacıdan aldığım elektronik postayı yayınlayacağım ..
Böylece bu konuyu sonsuza dek kapatacağım.

Çünkü ayinesidir işi er kişinin, lafa bakılmaz.
Zaten ağzındaki lafı ardından salana yamak aldırılmaz ..

Merhaba☺
Bendeniz, "Bugün Ne Giysem"de çantasından kırmızı ayakkabı çıkan kız,
Beren.
Öncelikle iyi olduğunuzu umuyorum.
Bana sorarsanız, şu an çok sinirliyim.
Daha doğrusu kırgınım. Dokunsalar ağlayacak gibiyim, zira dün programı izledim.
Ve sabahtan beri arkadaşlarımdan gelen telefonlarla uğraşıyorum.Dün alakalı alakasız herkes bizi izlemiş ve şu an hepsi size kin kusuyor. Sebebi, sizin bu konuda yaptığınız yorumlar elbet.

Ben ise telefonlar gelene kadar gayet eğlenirken, telefonlar gelmeye başladıktan sonra internetten günün kayıtlarını bulup tekrar objektif bir gözle izledim ve ne kadar salak yerine konduğumu gördüm ..

Bu şakayı organize eden, program koordinatörlerinden bir tanesiydi.
Bende koordinatörü çok sevdiğim ve eğlenmek istediğim için şakaya ortak oldum . Bunu belirttiğim yer ise (Bu şaka benim fikrim değildi), montajda kesilmiş ve sizin söylediğiniz, benim üzerime alınmadığım ağır sözlerin hepsi direk bana gelmiş. İnsanlar sağda solda benim hakkımda, "18 yaşındaki şımarık kızcağıza" söylenenlere üzülürken, size de kin kusmaya devam ediyor. Bende sinirimden kuduruyorum. Size değil tabii,
Bunu bu şekle sokanlara …
Siz, zaten bana format icabı olduğunu söyleyip "Kusura bakma gibi birşey söylemiştiniz..Ve ben çekimlerden sonra tıpkı çekimlerden once olduğu gibi – sizin ne kadar sempatik ve beyefendi olduğunuzdan bahsetmiştim. Fakat programın son hali aklıma geldikçe, ağlamanın köşesinden dönüyorum..Ne yapacağımı da bilmiyorum . Sizinle paylaşayım dedim …

Yorum artık sizin..

Ama o pabucu, o çantanın içine koyan zihniyetin içinede etmesini bilirim.

Sonuçta ne mi oldu?
Pabucları ellerine verilip, o tezgah benim için çoktan unutuldu.
Ama 2 çift çok pahalı pabucu, bana İtalya'dan getirttirip giyen o malum adam, sanırım ahlak ve erdemi utanmadan unuttu.
Ve bir çiftinin parası hala ödenmediği halde..