Şaşkınlık içinde değil de, midem bulanarak izliyorum ..
Çakma prefabrik alışın verişin merkezlerinde çoluk çocuk hafta sonu geçiren ve polyester çöp almak için sürekli borçlanan muhafazakarlara sesleniyorum: Bu kadar mı ahmaksınız? Evet, adım başı kondurulan ve içerisinde yerel hiç birşey bulunmayan yapılara asırlardır baş kaldırmış bir Kapalıçarşı’mız vardı.
Fatih‘in Fetih Haftası’nda bakın gene İstanbul’dan neler çalındı?
O çok yüksek güvenlik kontrollü ve manyetik kapılar ile girilen, lunaparka benzeyen yürüyen merdivenli asma katlı yapılara inat; aranmadan, düz ayak girilen bir de tarihi çarşımız vardı. Fatih İstanbul’u aldıktan sonra tüm imparatorluğun en iyilerini; sadekardan mıhlıyıcıya, oymacıdan baharatçıya, dokumacıdan saraciyeciye tüm dil, din, ırk ve cinsiyetten en iyileri yapılan Kapalıçarşı’ya getirip dünyanın ilk alışveriş merkezini kurmak için akıllı bir hamle yapmıştı ..
Beş yüz yıldır neler geldi neler geçti o tarihten…
Delikanlı yıllarımda Mercan’dan uzanır sokaklarında hayatı keşfederdim çarşının. Çukur muhallebicinin kuyumcu olmasına şaşırmıştı ahlakı aklımın.
Yavaş yavaş kayboldu halı mezatları. Sonra halıcıların yerini taklit çantacılar almaya başlamıştı. İç bedestenin vitrinlerinde yığılı tarih raflarında bakır ibrikten porselene her tür esere rastlanırdı.
Gümüşçüler çarşısında şahlanınca, havuzlu lokantanın köftesinden tad alınırdı… Her köşesinde ayrı bir lezzete rastlanırdı Pötürge Pazarı’nın.
Suzeniden bürümcüğe , Tokat yazmasından iğne oyasına etnik kültürün modası seslenirdi anırmaksızın.
Ana caddeden kıvrılınca Şark Kahvesi’ne, Pudding Shop’tan daha ünlü bir mekandı antapin cicim kumaşı dokuması masa örtüleriyle.
Kemik zarların sesine eşilk ederken ince belli bardaklar, kubbelerdeki freskler kulağınıza gördüklerini fısıldar, her masada ya bir konuk dünyanın öbür ucundan ya da bir öğrenci gurubu. Zaten gerekmezti sermayenin gururu…
Derken değişim dediler ..
Aslında takiyyenin ta kendisiydiler.
İlk önce çikolatacı açıldı ana caddeye.
Bakırcıların çekic darbeleri bir daha ses veremedi tahta kaleye…
Sonra makyajcı açtı bir dükkan en küreselinden.
Sırada ithal moda markası da vardı en siyonistinden…
Tarihi nakış fresklerin altında lacivert ve kırmızı soluk kaldı.
Şimdi sırada bir kahvenin 40 yıl hatırı var diyenlerin gözlerindeki Dolar ışıltısı vardı
Oysa halkın cepleri değil geçmişi acımasızca boşaltılandı…
Değişim yetmedi şimdi ileri deme zamanı.
Elveda şark kahvesi.
Garp’ın şeriatı seni de yutuyor.
Yerine ya vinylex çantacı yada yıldız sepeti kahvecisi geliyor ..
Amerika’da zamanında cemaat için bağış toplayanlar bu gün iktidardan karılarına dükkan bağışlamaya çekinmiyor.
Umarım bunun da şarkısı yapılır.
Bandıra bandıra ye beni yerine.
Bayıra karşı yatır beni, tırmala beni, kaşı beni şarkısı da alkışlanır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder