Bu sayfada yer alan tüm yazı, resim ve buna benzer içeriğin tüm hakları Barbaros Sansal'a aittir. Izinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.

1 Ekim 2012 Pazartesi

20 saat çalışıyorum diye paspal ve mutsuz dolaşamam

Barbaros Şansal bu hafta, Türkiye'nin en önemli televizyonlarında haber merkezlerinde çalışmış televizyoncu Hande Ertekin Tümen ile konuştu. TV8 İç ve Dış Yapımlar Müdürü olarak temmuzda işe başlayan; yarın startı verilecek yeni yayın dönemine 18 program hazırlayarak rekor bir tempoyla çalışan Tümen, bu koşuşturmanın içinde bakımlı ve pozitif olmanın sırlarını anlattı. Yangın yeri gibi bir karmaşanın ortasında tam da yeni yayın dönemine girmek üzere olan bir kanalın koridorlarındayız. Yıllarını televizyon dünyasına vermiş Hande Ertekin Tümen'i zar zor yakalıyorum. Üstünü bile değiştirmesine izin vermeden fotoğraflayıp hemen bol kaynamış köpüklü kantin kahvesi söyleyip odasına dalıyorum. - Sen haber merkezi kaynaklı kadınsın, nereden düştün buraya? Böyle mi başlıyor röportaj? - Yani, ne yapıyorsunuz burada? Birçok artist, şarkıcı, modacı, odacı, herkesi doldurdun buraya; bir paniktir gidiyor. Gidiyoruz geliyoruz, uykusuz falan, gece gündüz çalışıyoruz, ne oluyor burada? Burada ne oluyor ablacığım? Üstelik, İç ve Dış Programlar Direktörü olarak geldin. Herkesin gözü TV8'in üzerinde şu an. Nasıl oluştu bütün programlar, bu kadar ismi, bu kadar yeni programı, bu kadar iç ve dış yapımı bir araya getirmen, sana 'Tatile gitme, gel işe alındın' dedikleri gibi senin de bana 'Ajandanı temizleyebilirsin, bu işin ihtimali yok' deyip ertesi gün 'Çabuk 70 kadın getir bana!' demen... Şubat 1999'da TV8 kurulduğu tarihten bu yana, kendi bünyesinde 'Farklı Kanal' ve 'İyi Televizyon' olma adına ilerleyen ve bunu yaparken de reytinglerden hep ödün veren bir kanal olmuş. Temmuz ayında MNG Yayın Grup Başkanı Abiş Hopikoğlu, evde tatil valizimi hazırlamış, yola çıkmak üzereyken arayıp dedi ki; 'Hande Hanım, Trophy Türk diye bir proje var, onun için bu gece yarısı Kenya'ya uçmamız gerekiyor...' BU SENE 18 PROGRAM VAR - Ya sarıhumma aşısı? 'Gelebilir misiniz?' dedi, 'İşe başlayacaksınız bugün.' Dedim ki 'Hay hay, tabii ki, sizi kırmam, geliyorum.' Bu kanaldaki maceram iki ay önce böyle başladı. Üç gün sonra Kenya'da bu projeyi yapabileceğimize ikna olup döndük ve yeni yayın dönemini oluşturmaya başladık. İki aydır çok hummalı bir şekilde, izleyicimize layık olabilme adına çalışmaya başladım. - Neler geldi yeni program? Her şey! Bu sene 18 program var; hiçbir televizyon kanalında olmadığı kadar çok. - Ve bunlar 6 ayda hazırlanamazken, sen 15 günde 18 programı yayına sokarak bir rekora imza attın. Neler var? Mesela izleyici güne, magazinin, sanat dünyasının kara kutusu Sacit Aslan ve köşe yazarı Pelin Çini ile başlayacak. Ondan sonra Seda Sayan izleyicisine merhaba diyecek. Aynı formatta programını yapacak, bildiğimiz, alışık olduğumuz, herkesin özlediği, sevdiği... Seda Hanım'dan benim de, eminim ki, televizyonculuk anlamında öğreneceğim çok şey olacak. - Hepimizin var. Çok renkli. Seda Sayan'dan sonra, 'Böyle Bir Şey Var Mı?' ile Cengiz Semercioğlu karşınızda olacak. Ve onun arkasından kim geliyor? - Bilmem. O, ben miyim? Barbaros Şansal, Deniz Pulaş ve Seda Ertan... İki saat boyunca ikonumuzu arayacağız. Çok renkli, diğer kanalların dışında, diğer kanallardaki aşağılamaya, insanları küçük düşürmeye, moda adına insanları rencide etmeye asla imkan vermeyeceğimiz bir program olacak. - Arkamızdan? Kenya Kamp Günlüğü. - Süper. Helin Avşar ve Taner Güngör'ün beraber sundukları, Trophy Türk yarışmasının kamp hayatını anlatan bir program. HABER KUŞAĞINDA DEVRİM - Haber kuşağında da büyük bir devrim yaptın. Haber merkezi her televizyon kanalının prestijidir. - Tabii ki. Ana haberin saatini de değiştirdik. 18:30'da yepyeni bir haber kuşağıyla geliyoruz. Onun dışında haber programlarımız var... - Programların tümüne baktığımızda müthiş bir renk ve görüş çeşitliliği var. Bu her kanalda olan bir şey değil. Kanallar gerek ticari, gerek siyasi, gerek sosyal nedenlerle bir görüş çizgisini belirleyip onun dışında hiç kimseye kapılarını açmayan bir yapıda. Ama siz birdenbire radikal bir karala aykırı sayılabilecek birçok ismi aynı çatıda topladınız. İşin içinde bir nebze olduğum için senin halini gördüğümde üzülüyorum aslında. Bir de senin kocan da (Gazeteci Kubilay Tümen) haberde ve rakip bir kanalda. Bu eve yansıyor mu? Asla yansımıyor çünkü o çok anlayışlı biri bu konuda. Birbirimizin işine karışmıyoruz ama şöyle bir şey var; ben bu kanalda çalışmaya başlamış olmaktan son derece mutluyum. Evet, ekran yüzlerimiz çok renkli, bu da medya grup başkanımızın vizyonunun son derece açık ve geniş olmasıyla alakalı. İlk geldiğimde, diğer kanallarda 16 yılını doldurmuş bir insan olarak dedim ki 'Görüşmeleri yapmaya başlayacağım, onaylarını sizden alacağım ama bizim yasaklı kimsemiz var mıdır? Ekranımızda görmek istemediğimiz, veto koyduğumuz...' Bana dedi ki 'Hayır, biz hiç kimseyle küs değiliz, bizim ekranımız kimseye kapalı değil.' - Olmamalı da zaten. Bunca senede ilk kez böyle bir kanal görüyorum. Onun dışında ilk defa bir televizyon kanalında çalışan kimsenin kötü niyetli olmadığını ve herkesin elini taşın altına soktuğunu gördüm. - Beni en çok etkileyen o oldu. Kamp çalışmalarımızda, buradaki çalışmalarda herkes, elinde mendil nezle olan insan bile, gece gündüz demeden çalışıyor. Can hıraş, 24 saat burada çalışan, çok hummalı ve yaklaşık yirmi günde 18 programı yayına sokmaya hazırlayan müthiş bir ekip var. Mesela tanıtım müdürümüz var; Savaş Günce. - Bilmez miyim? Yedi buçuk saat yürüttü beni Nişantaşı'nda. Tüm programların dekorlarını, formatlarını, her şeyini bizzat yapıyor. - Fotoğrafları bile bizzat çekiyor. Çok müthiş bir ekibi var, aynı şekilde teknik ekibimiz öyle, çok özverili çalışıyorlar; ne istesek yapmaya çalışıyorlar. - Peki, hem annesin, hem iş kadınısın, hem kocanla rakip bir işte çalışıyorsun. Hem çok eğlenceli sosyal bir kadınsın, sınıf farklarını yaşatmıyorsun insanlara, onlarla yemekhanedesin, eğlencedesin... Mesela kaşın sürekli taralı, kılı oynamıyor, bir kadın olarak bu kadar bakımlı olmayı nasıl beceriyorsun? Fosforlu yeşil atlet giydiğinde, beyazlı fosforlu küpe takmayı, ona uygun pabucu bulmayı nasıl beceriyorsun? İnsanın kendine saygı duyması gerekiyor her şeyden önce, kendinizi ne kadar seviyorsanız o kadar pozitif olursunuz. Kendimi ne kadar seversem eşime, çocuğuma, işteki, özel hayatımdaki arkadaşlarıma o kadar pozitif olurum. Bir şeyleri stres yapmanın, bağırmanın, çağırmanın bir manası yok. Ya da iş çok yoğun diye, yirmi saat çalışıyorum diye paspal bir şekilde üstümde yırtık pantolon, yırtık bir atlet, saçım tepede topuz buraya gelmenin bir manası yok. Siz kendinize ne kadar bakarsanız, ne kadar pozitif olursanız, ekibinizdekiler de o kadar pozitif olur. Televizyonculuk çok zor bir iş ama siz ne kadar enerji dolu olursanız insanlar da o kadar işlerine sarılır. - Sen yıllarca büyük 'anchormen'lerin ekibindeydin. Reha Muhtar var, Uğur Dündar var, Ali Kırca var... Hep ciddi, sosyal, siyasal ya da güncel haberlerin aktığı bir kavşak noktasında yetiştin. Orada adrenalin yüksek, günde otuz haber, reytingler yüksek, şimdi birdenbire gam çok genişledi ve her tür insanla muhatap oluyorsun; şarkıcısı, türkücüsü, modacısı, sanatçısı, otomobilcisi, bunlarla bir ortak noktayı nasıl buluyorsun bir kadın olarak? İnsan olmakla alakası var galiba bunun da, yani insanları sevmekle alakası var. Haberci olması, sanatçı olması, şarkıcı olması hiç fark etmiyor. Hepsinin beklentileri, talepleri farklı olacaktır ve hepsi sana geliyor. İnsan ilişkilerini bilmekle, psikolojiyi biraz anlamakla ve insanları sevmekle alakalı. × Peki, pazartesi günü yeni yayın dönemini seyredebilecek misin, yoksa buralarda yine bas bas bağırarak, kötü anlamda değil kahkaha atarak, gülerek eğlenerek koşuşturacak mısın, yoksa yine Abiş Bey'le toplantıda mı olacaksın? Hepsi benim çocuğum gibi programların, o kadar heyecanlıyım ki, sana anlatamam. Bugün Trophy Türk'ün bantlarını teslim aldık. Kenya'daki ekipten geldi ve ağlayarak aradım onları. Dedim ki; 'Hepinize helal olsun, oradaki 75 kişiyi tek tek alnından öpüyorum.' Emeğin ilk karşılığını görmek de beni acayip duygulandırdı. Pazartesi programlar başladığında neler yaşayacağımı inan ben bile tahmin edemiyorum. Muhtemelen hep rejide olacağım. AMAÇ, EN BÜYÜK OLMAK - Peki yıl sonu hedefin ne? Büyüklerin arasına girmek. - Zaten büyüğüz. En büyüklerin arasına girmek. - O göreceli bir kavram. Bazen insanlar büyüdükçe küçülüyor, üstleri temizlendikçe içleri kirleniyor. Ama muhakkak bir hedefin olmalı. Hayatını ve aileni çok iyi tanımıyorum ama haziranda, bu yayın dönemi bittiğinde, yazın yeni programlarla yeni bir yayın dönemine girerken ne yapmak istersin, şalteri kapatıp bir yere gitmek ister misin? Trophy Türk ekibi Kenya'ya 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda gitti ve ben de, 'Türk televizyonculuk tarihi adına 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda zafer niteliğinde bir proje için 75 kişi Kenya'ya gidiyoruz' dedim. Bundan sonra da burada yapacağım her projede zafer kazanmayı hedefliyoruz. Ve yapacağımız her işle ertesi gün gerek gazetelerde, gerek internet medyasında, gerek magazin programlarında ismimizden söz ettireceğiz. Hedefimiz bu. 30 Ağustos'ta Trophy Türk başladı, 1 Ekim'de Seda Sayan ve biz, 29 Ekim'de Okan Bayülgen başlıyor. 29 Ekim, 30 Ağustos... Bizi ulusalcı olmakla suçlamasınlar? Biz bu ülkenin insanıyız, bu ülkede herkese kucağımız açık, Yavuz Bingöl var, ben varım, Seda Sayan var, herkes var, her görüş var ama biz Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkıyoruz diyebilir miyiz kanal olarak? Soruma cevabı kısaydı... 'Biz renkli bir televizyonuz ve Türkiye...' dedi, artık sözün bittiği yerdeydik. Stüdyo ve çekim ekibi beni bekliyordu. Aceleyle makyaj odasına oradan da ekranlardan kendimi anlatmaya yürüyerek makam odasından ayrıldım... İyi yayınlar Türkiye!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder