Bu sayfada yer alan tüm yazı, resim ve buna benzer içeriğin tüm hakları Barbaros Sansal'a aittir. Izinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.

26 Ağustos 2012 Pazar

Bu masanın arkasında bütün dünya var


Barbaros Şansal, bu hafta Swissotel The Bosphorus’un ‘concierge-konsiyerj’ sorumlusu ve aynı zamanda dünyadaki meslek birlikleri Les Clefs d’Or’un Türkiye Başkanı Adnan Öner’le konuştu. Ve öğrendi ki gelen konukların planlamaları ve ihtiyaçları için yol gösterici olan görevliler, imam nikâhı kıymak için nöbetçi imam isteyen ya da yediği burgeri beğenip “Aynısını Bahreyn’deki kardeşime de gönder” diyen ‘ilginç’ konuklarla da karşılaşıyorlarmış....

Bu kez farklı bir şeye merak sardım… İstanbul Maçka’daki Taşlık Parkı’nda bulunan İsmet İnönü’ün atlı bronz heykelinden dönüp kentin en önemli otellerinden birine Swissotel The Bosphorus’a daldım. Güler yüzlü ve sıcacık bir karşılamanın ardından danışmak üzere concierge’deki (okunuşu: konsiyerj) Adnan Öner’e yaklaşırken bir zamanlar Ajda Pekkan’ın entelektüelizminden “Bu bir konsiyarj meselesidir” lafını hâlâ anılarımda taşımaktaydım...


Pırıl pırıl mermerlerin ve göz alıcı buketlerin kokusunun parfüm kokularına karıştığı dev lobiye doğru ilerledim. Yönetimden bir altın anahtar rozetli forma alıp üstüme giyiverdim. Bankonun arkasına geçtiğimde hemen lafa daldık. Meğerse her şeyin başıymış şu konsiyerj meselesi!

- Nedir bu konsiyerj meselesi?
5 yıldızlı otellere mahsus bir şey. Konukların giriş-çıkış işlemleri resepsiyonda yapılır ama geri kalan her tür ihtiyacını konsiyerj düzenler. Kısacası konuk helikopter bile istese biz tüm programı eksiksiz yaparız.

- Peki, neden böyle bir işe girdin. Nasıl oldu; tesadüf mü?
Aslında kamu yönetimi okudum. Açıkçası askerlikten dolayı… Ama ailemin hemen hemen hepsi otelciydi. Hilton kökenlidirler. Ben de 1977’de girdim mesleğe hem de Etap İstanbul Oteli’nde bellboy olarak. Sonra resepsiyon, rezervasyon müdürlüğü, gece müdürlüğü derken buralara geliverdik. Swissotel’e 1991’de başladım yani ikinci otelim. O gün bu gün devam. İlk zamanlarda gece müdürlüğü yaptığım yıllardan da hatırlarım sizi…

- Manidar oldu ‘gece’ deyince. Aman yanlış anlaşılmasın sonra! Edward Speck ile başladın demek. Oysa ben buranın Taşlık Maksim Gazinosu olduğu yıllardan beri hatırlarım gecesini gündüzünü. Peki, neden bekârsın?
10 yıl evli kaldım ya…

NÖBETÇİ İMAM BULDUK
- İmam nikâhınız var mıydı? Şaka tabii… Ama duyduğum şu meseleye gelelim. Bir gün otelde bir hanımın gelip senden imam nikâhı için imam istediği doğru mu?
Hem de iki ayrı vaka. Bir keresinde Sultanahmet Camii’nden getirttik. Diğerini de hemen arkamızdaki Vişnezade Camii’nden. İmamlar geldiler; bizim çocuklar da şahit oldu ve nikâhları kıyıldı. Fakat aynı talep üçüncü kez geldiğinde yapamamıştık. Artık olmuyormuş öyle bir işlem. Resmi nikâhla birlikte yapılabiliyormuş ancak.

- Böyle bir kanun mu var?
Böyle bir uygulama başlatılmış. Müftülüğe sordum ve gerçekten doğruymuş. O yüzden üçüncüyü yapamadık.

- Ne oldu sonra, zinaya mı girdi?
Yok canım!

- Ayrı odalarda mı kaldılar?
Bir kez daha kahkahalarımız patlıyor ve kalabalık lobideki tüm bakışları üzerimize çekmeyi başarıyoruz. Böylesine bir yoğunluğun içinde bu söyleşi zor ama bir o kadar da eğlenceli geçeceğinin haberini veriyor. Kimi zaman gelen misafirlerin üniformama takılması, kimi zaman da yoğun bagaj trafiğine destek olarak portörlere koşuşmaların arasında durmak yok, yola devam!

- Başka neler isterler? Var mı çılgın projeler?
Olmaz mı? Mesela adam nişanlısına evlenme teklif edecek. Bize isteklerini söyler. Bir keresinde müthiş bir program hazırladık. Boğaz’da tekne, canlı müzik, çiçekler, bir reklamda gördüğü takı dahil her şeyi... Müthiş geçmiş. Tam bir yıl sonra gelip bizim otelde evlendiler ve balayı yaptılar. Güzel şeyler oluyor yani…

- Ama burası çok kozmopolit bir dünya zinciri. Her yerden gelen var. Benim de işimde etnik olarak bakmasak da kültür ve ırklar arsında zaman zaman bayağı farklılıklar çıkıyor. Adnan Öner nasıl sıralar bu gamı? Hangi milletler bilinçli kullanıyor bu servisi?
Kesinlikle ABD’liler. Bahşişi bile zarfla sunarlar ve tip-box’a atarlar. Körfez ülkeleriyse en bilinçsiz olanlar denebilir. Ama Türkler en farklısı... Uğramıyorlar bile; eğer maç bileti lazım değilse... Pek Afrikalı profili yok. Ama kongrelere gelenler, misafir edildiklerinden sonuna dek her şeyi isterler bizden.

- Ya şikâyetler…
Bizimle ilintili olarak pek olmaz ama gittiği restorandan memnun değilse biz rezervasyon yapmış olalım olmayalım bize gelir her şey.

ALTIN ANAHTAR KİMDE?
- Peki, nedir bu altın anahtar? Ne işe yarar ne yapar?
18. yüzyılda şatolardaki butler’larda (kâhya) bulunan anahtarlardan gelen bir sembol. 1920’lerde ilk Fransızlar başlatıyor bu konsepti. Ve zaman içinde gelişiyor. Ferdinand Gillet tarafından 1952’de Paris’te kurulmuş Les Clefs d’Or (Altın Anahtarlar) adlı bir örgüt var. Bizim yurdumuzda da artık bir cemiyetimiz var, dünyaya entegre tabii ki. 2002’de başladık 2003’te kabul edildik. İstanbul’da tam 17 otelde ve İzmir Siwissotel dahil birçok otelde artık varız. Ben zaten şu andaki derneğin başkanıyım. Her hafta bir yemek yapar toplanırız. Her ay da otellerden birinde toplanır, eylem planları ve bilgi paylaşımları gerçekleştiririz. Her yıl da dünyanın bir yerinde toplanırız. Bu yıl, Londra’da gerçekleşen 60. yıl kongresinde konsiyerj denen sistemin içinde asla rekabet olmadığını bir kez daha anladık. Tüm otellerin ekipleri yardımlaşarak bilgi paylaşır ve paslaşır, yani kurumsalların da üstünde bir iletişim, hoşgörü, dostluk ve nezaket vardır aramızda. Hepimizin birbirine ihtiyacı var. Geçen gün giden bir misafir bana “Casablanca’daki şu restoranda yer ayırtır mısın?” dedi. Ben de oradaki görevli arkadaşı arayıp hallettim meseleyi.

- Bir sonraki kongre ne zaman ve nerede? Türkiye’de de olacak mı bu kongre?
Seneye Yeni Zelanda’da. 2017’de İstanbul’da toplanması için müracaatımızı yaptık.

- Binlerce insanın gelip geçtiği kalabalık bir ekiple banko arkasında üniformalı çalışmak nasıl bir duygu? Birçok önemli adam da geliyor. Nasıl bir taktikle çalışıyorsun?
Ben Oğlak burcuyum. Taşı çatlatacak kadar sabrım var. Bu, bu meslekte olmazsa olmazlar; güler yüz, temizlik, her yöne dikkat. Burada 3 sistem bilgisayar ve 4 hat telefonla çalışıyoruz. Gördüğün gibi çok yoğun bir trafik var. Bazen öyle yoğunluk oluyor ki kuyruk oluyor ve üç kişi yetmiyoruz.

- Peki ya bilmeyerek gelip olmazları isteyenler de oluyor mu? Ne bileyim tarihi eser satın almak isteyen, eskort arkadaş arayan...
Burası çok profesyonel ve güvenli bir kurum. Çok cesaret edemiyorlar böyle şeylere. Ama daha alt derecelerde girişimler oluyor. Çünkü istekler asla bitmiyor; konsiyerj’e geliyor misafir. “Sizin peynirli burgeriniz harika. Ben bunun aynısını Bahreyn’deki kardeşime de yollamak istiyorum.”

HER ŞEY MÜMKÜN
- Şaka gibi; peki, ne cevap veriyorsun?
Cheddar peynirli mi, rokforlu mu tercih edersiniz?

- Bu gerçekleşebilir mi peki?
Les Clef’s d’Or’da her şeyi mümkün kılabiliriz.

- Nasıl başarılıyor bu?
Düşünün ki önümüzde bir ansiklopedi var ve bir misafir gelip açıyor bunu herhangi bir yerinden. Ve size bir maddesini soruyor. Her şeyi bilmek imkânsız elbette. Mesela geçenlerde bir misafir geldi gülümseyerek ve çözümü çok zor bir sorusu vardı. Şunu demek zorundasınız: Bilmiyorum ama bulacağım !

- Bu ülkede hatta dünyada yaşayan en elit, en varlıklı, en ünlü insanları hemen hemen bire bir tanıyorsun. Başbakan bile önünden geçiyor ve kokusunu alıyorsun. Bu insanlardan gerek ticari, gerek manevi çıkarların ya da paylaşımların oluyor mu?
Sadece dostluk. 35 yıldır ayakta ve profesyonel olarak çalışıyorum ama maddi olarak çok kazandırmasa da tüm dünyayı kazandırıyor bana. İlk emeklilik çoktan geçti ve ikinci emekliliğe doğru gidiyorum.

- Kimi kapıcı yaftasını da vurabiliyor bu mesleği yapmak isteyenlere; ne tavsiye edersin?
Siz bir defileden çıkmıştınız ve Doğu Akdeniz’den genç bir çift de otelden ayrılırken bizden o rakama olmayacak bir limitle lüks araç istiyordu.

Ve siz onlara pasaport sormuştunuz! Oldukça hicvederek uyarmıştınız da. Ama bizlerin böyle lüksleri olamaz. Zor bir meslek bizimki, sevmeyen asla yapamaz. Dediğim gibi çok sabırlı, hoşgörülü, empati kuran, araştırmacı, bakımlı ve sürekli güler yüzlü olmak zorundasınız. Önümdeki desk aslında orada yok. O deskin benim tarafımda tüm dünya konuklarımızın emrine sunulmak üzere servise hazır bekliyor.

- Peki, var mı eğitimi bu işin?
Yeni yeni başlıyor. Mesela ben Özyeğin Üniversitesi’nde derslere giriyorum. Boğaziçi’nde de bir program var. Ama hâlâ insan faktörü çok önemli. Sadece eğitim yetmiyor. Kültür, aile terbiyesi, gelenekler ve görenekler çok besleyici.

ÜNİVERSİTEDE HOCA
- Yani yine mekteplerimiz alaylıya muhtaç. Binayla okul olmuyor. Evet, artık akademisyen kadrolar da yetişiyor ama hâlâ ara eleman sorunu çok fazla ve meslek yüksek okulları müfredatları da yetersiz.
Öğrenciler mezun olduklarında baştan beklentileri çok yüksek oluyor. Bilkent’ten bir arkadaş geldi. Genel müdür olacağını düşünmüş hemen. Demişler ki “Geç santrale.” “Ne!” demiş “Ben üniversite bitirdim.” Sonra gitmiş, başka yere orada da benzer görev sunulunca geri geldi ve yükselmeye devam ediyor burada. Tuvalette bir aksaklık görsek kat hizmetlisine haber vermek yerine biz müdahale eder sorunu çözmeye çalışırız. Burası böyle bir kurum. Her yeni genel müdür geldiğinde bizden rapor alır ve stratejilerini olan sisteme göre geliştirir.

O sırada otelin yöneticilerinden sevgili Feyza Yozgat ve ekibi yanımıza yaklaşıyor. Genel Müdür Bay Struger’in beni muhakkak bu üniformada görmesi gerektiğini ve hemen işe alacağı konusunda hemfikir esprilere dalıyoruz. 20 yılın dostlukları tüm ekiplere aile saygı ve sevgisi gibi yayılmış. Nice geceler, defile öncesi prodüksiyon kurumlarında da hep beraber sabahlamışız. Artık resepsiyon ve lobi oldukça kalabalık. Dünyanın her yerinden seçkin insanların nehir gibi akıp geçtiği ve içinden de bir mucize denizin geçtiği tek şehir İstanbul’un ihtişamlı yaşamından artık ayrılmak zorundayız. Vedalaşıp ana kapıya yöneliyorum. Arabaya bindiğimde aklımda kalan bu kez yemeği unuttuğum o nefis dondurmalar var. Güneş bir kez daha batarken diğer hayatların ışıklar altında aydınlandığı hayata bir kez daha devam ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder