Bu sayfada yer alan tüm yazı, resim ve buna benzer içeriğin tüm hakları Barbaros Sansal'a aittir. Izinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.

1 Ocak 2013 Salı

VUR EMRİ KİMDEN, NEDEN?


Nasılsa bulunmayacak...
Moda Dünyasında ikinci tost vakkası

Kimi, iki kontöre tostunu yer arkadaş bekler, kimi de elde tost ayran dayak yer. İşte modanın iki yüzü!

Ilık bir kış gecesi. Erol Köse ile 2 saatlik canlı yayın sonrası, kanalın arabası yanımda Berna Öztürk olduğu halde, beni Galatasaray'a bırakıyor. Henüz saat 01 suları. İstiklal'in kırık dökük caddesinden, Fransız konsolosluğunun sokağına dönüyorum. Hep gittiğim lokalde servis elemanı olarak çalışan genç delikanlının doğum günü var, biliyorum. O delikanlı ki, saygı ve sevgisine kısıtlı imkanlarını katık edip, bana sevdiğim cep mendillerinden armağan etmiş... Lokalin balkonunda laflıyoruz, gelene gecene gülümsüyoruz. Gece ilerliyor. Birkaç dost ile yıkıntıya dönmüş Tarlabaşı Bulvarı'nı sağ salim geçip, Talimhane'ye ulaşıyoruz. Saat ilerlemeye devam ediyor. Moda, zamanı dinlemiyor. Cumhuriyet Anıtı'nı cep telefonumla resimleyip, Taksim büfelerinden birine giriyorum. Bir kaşarlı tost ve bir ayran istiyorum. Hazır olan siparişime uzattığım 20 lira reddedilince çok bozuluyorum. Büfeci, "Senin gibi aykırı adamdan para almam abi, seni sayıp seviyoruz" diyor. Israrla ödemeyi kabul ettirdiğimde, geriye 10 küsür lira uzatıyor. Geç saatte cüzdan çıkarmak istemiyorum cebimden, elde kalan para üstü taksicinin kısmeti geçiyor içimden. Evim yürüyüş mesafesi olduğu halde, hemen karşı kaldırımdaki taksiye atlıyorum. Elde tost ayran, Alman konsolosluğu önünden 300 metre kapı önüne yol alıyoruz. Tam kapımının önünde, bir de çöp kamyonu olunca hemen yavaşlıyoruz. Güleryüzle iniyorum arabadan tost ve ayranım elde, bir de elde süpürge taşarın işçi asfalt üzerinde. İyi geceler diyorum yüzümdeki gülümseme ile.

Anahtarımı çıkarıp, bina kapısına takıp çevirdikten sonra kulptan itiyorum usulca.
Tam o anda iki karaltı geliyor, kara gömlek giymiş karanlığın en dibinden. Bir anda sırtıma bir diz darbesi, yere düşünce de gecikmiyor kösele tabanlı tekme yüzümde, vahşiliği görülesi.

Duyduklarımı duydunuz zaten her yandan; ama embriyo olup kapanıyorum 12 saniyede 15 tekmenin acısına korunmak içgidüsü içimde, vahşete aldırmadan.

Göz açıp kapayana kadar geçiyor kabus, parka doğru kaçıyor iki yobaz deyyus. Kanlar içinde doğruluyorum yerden. Hemen çöpçüye bakıyorum, soruyorum; "Yardım etmiyorsun neden?" 
Usulca biniyor kamyona, umursamazca birkaç manevra ile ayrılıyor yokuş aşağı karanlığa. Kapımın önündeki perde açılıyor, caddeyi görüyorum ama karanlık değil; mesele bağnazlıktan böğürüyorum. 
Hemen 155'e telefon ve adres, ardından dairelerin zilleri. Bir anda karışıverdi ortalık yeri. Epey dakika sonra arıyor polis geri; "Biz Alman konsolosluğu önündeyiz, olay yeri neresi?"

Bir bakıyorum, ayran saçılmış, tost ise ekmek kapım olan dükkanımın camına yapışmış.

Ver elini, Taksim İlk Yardım. Sonra, zabıt için karakola da uğramak lazım. Alel usul sathi müdahale, ardından tek başıma taksiyle ulaşıyorum Karaköy'e... 
Tekbir, tekdir iş karışmış; uyarı yapan kösele ayakkabı tostumu benden almış...

Sorgu sual, ekip teknik takip. Yorgun, darbeli ama hala aklım kendime sahip. 
Tam yanımız Makina Kimya Endüstrisi cephanelik merkezi ama kameraları çalışmamışmış, o an anlamadım bu işi. Tam karşımda teknik üniversite ve askeri hastane; onların da kamerası yok, bizi gören kim acaba beyhude...

Neyseki bina da kamera var ama kamera olsa ne yazar...

Tostum kaldı dükkan camında, ayran yayıldı kaldırım sathına eşlik eden kan lakeleri her yana...

Ne şamatacı, ne tinerci, ne de yankesici bu defa... 
Hey 1 numaralı abi, neden vur emri verdin bu ara?

O kan bayrak rengi, formam olur; açtığın yara da onur madalyam!!!
Şiddetini de seni de asla ciddiye almam.

Nasılsa bulunmayacak failler ve nasılsa korkmayacağız yine...
İşte sırf bu yüzden, bir kez daha selam olsun Hasdal'a, Maltepe'ye Metris'e ve Silivri'ye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder