Bu sayfada yer alan tüm yazı, resim ve buna benzer içeriğin tüm hakları Barbaros Sansal'a aittir. Izinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.

24 Temmuz 2012 Salı

TÜRK USULÜ

Olumsuzluğun normalleşmesi
Hastasıyım şu tabirin. Diğer adı Alaturca olan Türk usulü yani...
Dünyanın 17. büyük denen ama Badem Bıyık ekonomisi olan Türkiye Cumhuriyeti’nde Türkçe bile imha olurken, ben de şu terime bir başka açıdan bakayım dedim...

Nasıl yaşanır?
Ya en bakir yeşil alanlara kondu kondu gece kondu yapılır ya da her yere rüşvet kokan birer gökdelen çakılır... WHO yani Dünya Sağlık Örgütü, kişi başına düşen yaşil alan miktarını asgari 9 metre açıklarken, orman açısından en zengin kentlerden biri olan İstanbul'da bu oran 3 metrekareye iner. Oysa gökdelenler şehri Newyork'da bile bu miktar 21 metrekareyi aşar. Kentsel dönüşüm ve enflasyon düşürücü etkisi ile başdöndüren bir katakulliye girmiş olan yapılaşma, her yere şap döker sıvar. Biraz çok renkli blok, hemen yanına yapı market, plastik çocuk parkı hatta sağlık ocağı ve bir okul ve de bir adet camii... Her yer çanak anten ve asılı çamaşır, geriye kalmadı ki bir mani...

Nasıl teknoloji kullanılır.
Genelde faiz ve faturalama, hatta telefon dinleme ve afyonlayan diziler ile yarışmalar en çok görünenler olsada aslında dünyada çocuk pornosunda ikinçi sıraya yükseldiğimizden pek bahsedilmez. Çipli pasaport için 3 ay sıra beklenir ama tahsilatlarda gün geçerse faiz işlenir... Bağıra anıra telefon kunuşmaları gerçekleştirmek de Türk usulu davranışlar içinde gerçekleşir.

Nasıl kamusal alanda kuyruğa girilir?
Böyle bir kavrama Türk usülunda pek rastlanmaz. Protokol yolları ve trafiği kafasına göre kesebilir. Emniyet şeridi, kuyruğa ekleme yapma, umursamadan hatta izin bile almadan, acelem var diyerek en öne geçme en belirgin üsluplardır.
Bazen başkasını hizaya sokup, gezip tozup tam vakti geldiğinde yerine geçmek de gelişmiş taktikler arasında yer alır. Tüm bunlara rağmen pek sorun yaşanmaz. Herkes kaderine razıdır.

Nasıl yolculuk yapılır.
Bineceği vasıtaya yolcu kendinden büyük ve ağır bagaj yükleme yarışında dünya birincisi olabilir. Kundaktaki bebeği, başüstü dolabına koyma vakası bile görülmüştür. Gittikleri yabancı ülkede, ilk işleri dönerci ve kebapçı sormaktır. Daha sonra, "Bu gavurlarda hiç kafa yok, şu park bizde olsa ne siteler yapardık" yorumu gelir. Gün doğumundan gün batımına sadece dükkan ya da alışveriş merkezi gezilir, ayak üstü fastfood tüketilir. Bavullar tıka basa doluncaya kadar kendinden de geçilir. Fazla bagaj ücreti konusunda hep sorun vardır. Sergi, müze, tarih pek Türk usulüne girmez, akıllar Viyana kapılarına dayanmış dedelerden öteye geçmez... Yerel insanlar ile tanışmak ve kültür alışverişi ise asla gerçekleşemez.

Nasıl kutlama yapılır?
Damat yumruklanır. Halay çeklilirken balkondaki bebeler kurşunlanır. Stadlara döner bıçağı sokmak, avaz avaz küfür yapmak sıradandır. Piknik yapılırken sırtlar denize, yüzler otoyola bakar. Arkada bırakılan çöpler dağları aşacak boyuta ulaşırken, mangal nedeniyle ormanlar bile yanar. Zengin havalarda dolar savurursa da en fakiri bile yakaya para iğneleyip sahte altın bile takar. Alkol hep dozunu aşarken, taciz dahil her tür olumsuzluk normalleşir.

Peki ya siyaset?
Var mı ki? Cepler doluysa yandaş, paydaş, candaş, sağ olduysa geresi teferruattır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder