Bu sayfada yer alan tüm yazı, resim ve buna benzer içeriğin tüm hakları Barbaros Sansal'a aittir. Izinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.

27 Ağustos 2009 Perşembe

Top'lu iğne 28 Gel beri !

Aç bana 600 şişe şampanya?

Aşağı mahallesinden bir türlü kurtulamadığımız malum hilkat garibesi yine ne dolaplar çeviriyor?
Sn Seyfi Dursunoğlunu masa örtüsü giymeye zorlayan zihniyet bu kez kimden intikam alıyor?

Uyanma zamanı dediğimiz defileden çıkalı henüz iki gün olmuş.
Malum sermayenin köpekleri şahsıma saldırmaktan yılmış yuvasında çörekleniyor.
Onlara göre bizler yokuz.
Ama bazıları Kızılhaç yönetim kuruluna dek her yerde varlar ya?
Oturma odasındaki televizyon nasılsa açık.
Hava ise henüz kararıyor.
Perez tablete sulanmış, sakal ı şerif hatırlatılıyor.
İsrail de ise o ara bir böbrek nakli daha gerçekleşmiş…Menşeyi belirsiz…..
Ben ise, yemek masasının başında ucuz hamsiye doyma mücadelesi vermekteyim.
Birden bire pantalon balığı misali bir haber saklandığı yerden fırlamış ve ekrana yapışmış midemi bulandırıyor.
Şaşırmayın anahaber bu.
Aslına bakarsanız en baba haber de bence.

21 Şubat 2006 da başlatılan süreç Pentagon haritalarında pazarlanıyordu ki, Sn Erdoğan, Türk kurultayında Ermenistana nasıl ders vermiş onu konuşuyorlardı,
-Tanrım bir cephe daha mı? - demeden birkaç doz birden gözbebeklerimize yılanın tükürüğü misali acımasızca yeniden fırlatılıyordu.

Müjde barıştılar. Malum şahısın yanında heyhula bir klima olduğu halde, pavyon misali, önceden açılmış, aliminyum kağıtla bekareti tamir edilmiş şişeler diziliveriyordu masaya. Alına konulan kutsal öpücük, günlerdir süregelen karı koca hayatı tartışmasına da noktayı koyuveriyordu.
Kadın kılığında ekran yasaktı nasıl olsa Sn Seyfi Dursunoğluna.
Ama aşağı mahalleleri, zaten mahalleden gelen zihniyetleri pek umursanmıyordu.
Kadın olacakken hadım olanlar da ortada at oynatıyordu.
Hemde hediye edilmiş tahta atlarını.

Halbuki 1978 yılında sokakdan okul dönüşü alınmıştım bir T.C. resmi minibüsüne.
Sorgu sual olmadan saçım traşlanmıştı o gece Beyoğlunda bir nezarette.
Gurur kırıklığımı henüz farkedemeden, bir çoğu ile Haydarpaşadan trene konmuş ve Eskişehire sürülmüştük kamu oyundan gizlice.
Yönelimlerimizi sırf özgürce kullanıyorduk diye..
Eşcinsellik anayasımzda hak ve özgürlükler kapsamında koruma altına alınmıştır.
Suç teşkil etmez.
O zaman cezalandırılamaz da!
Ama heyhat.
Kimine kavun, kimine kelek ama karpuzcu arabasından yönetilir bu memleket!

Şimdi, 1980 ihtilalilin kavonozdaki belgesi ne çabuk unutulmuş demeden alamıyorum kendimi.
Sonraki canlı, kanlı ama can can lı yayında ilk soru da bunun üzerine gelişiyordu yayın başlarken.
Kaç şişe efendim reji merak ediyor.
Ee, anahaber gayrı meşru baba olursa bu durumda hopstar kakaturka olunmaktan da kaçamıyordu hani benim gözümde.

Derken tiyatronun dilber dudağı örgülere tutsak oluşunu izliyoruzduk diğer yanda ibretle.
Keşifler ve icatlar ansiklopedisinden fırlamışcasına her tür yeni buluş ekranı dolduruveriyordu.
Soğan kesme makinası önden, fabrikasının açılışı ise arkadan geliyordu…
Biraz daha afyonlanıp biraz daha zehirleniyor bu toplum.
Her tencereye 4 soğan reklam arasında ise patlamış mısır deniyordu…

Kahrediyorum ama yılmıyorum.
Karnım doymuş işimin başına dönüyorum.
Riyad müşterisinin elbisesinin eteklerindeki devekuşu tüylerini, hatim indirircesine bu durumun müsübetlerinin üzerine beddua ederek yan yana dizmeye sabaha dek devam ediyorum.

Biliniz ki hanımlar beyler şimdi uyanma zamanıdır.
Uyutulan bebelerinizin yeni tüp bebek merkezlerinde imar izinsiz yaratıldığına şahit olmaktayız.
Kotalarla kapatılımış pirinciniz ve buğdayınız artık kilitli ithal tohumlara mahkum.
Öyleki darı ambarlarında pastörize süt bile yaratmaktayız…
İşte Milli Piyango, işte Soros ve işte canım Türkiyem.
Doğrayalım hadi soğanı.
Aç karnına bir baş soğanı artık gediğe koyma zamanı.



Silah bırakalım, siyasi çözüm bulalımların çoktan hazır klişe cümleler olduğunu anlamayacak kadar bıçkın mahalle kabadayısı olmasak da, leb demeden leblebiyi anlayacak cüretimden mi yoksa efemineliğimden mi korkarlar acep? Benim plastik çiçeklerim yok bahçevanlarımı mı anlatsam tek tek;
Korkunun ecele faydası yoksa, ya onlar beni ya da ben onları yenerim.
Çünkü, bir ben vardır bende benden içeri yi de iyi bilirim.

Ey, Cumhuriyeti Avustralyanın havai fişeğine boyayanlar.

O gece, Boğazda havaya atılanların neden çoğunlukla sarı kırmızı ve yeşil olduğunu bilmezmiyim zannettiniz.?

Geçen yıl 28 Ekimde yaptığınız ışık gösterisinin, ezan vakti köprüye cami inşa ettiğini de mi görmedim dersiniz?

Dokonulmazlığı bir gün dokunaklı yaptıklarında ise aşağıdakileri de dinlemeyeceksiniz:

Hey gidi vale servisinden muktedir yatağına yürüyen jigololar.

Hey gidi bakılık medya.
Hey gidi Atatürküm.
Seni gidi Amerika,
Beri beri del bakalım musa doları washington kokulu mürekkebim

ekim 2007 sanki bu gün ne değişti ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder